Sanılandan Fazlasıyız!
top of page

Sanılandan Fazlasıyız!


Kadınların çalışma hayatına dahil oluşu:



19. yüzyılın erken döneminde Britanya’dan dünyaya yayılan endüstri, varlığını üzerine kurduğu sanayi ile modern yaşamın yeni ihtiyacı olan kas gücünün fabrikalaşmasını ve istihdamın toplumsal cinsiyeti tanımaksızın herkese açık hale gelmesini sağlayarak eşitlikçi hayatın ilk adımlarını atmaya başladı. Kadınlar için çalışma/iş fırsatlarını ev ve tarlalar gibi dış dünyaya kısıtlı olan özerk alanlardan fabrika ve çeşitli toplu merkezlere taşıyan Sanayi Devrimi, hayatlarının yeni yüzlerini tanıyan kadınları bir araya getirerek haklarını savunmaya yönlendirdi. Hala kısıtlayıcı olan alanlarda bulunulan yeni taleplerin yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik çabaları eşitsizliği iyi yönde gelişmeye açarken, ekonomik özgürlüğün ve kadın gücünün yan yana gelmesiyle hayatlarını ellerine alan kadınların direnişi oluşturdu. Kadınların hukuki alanlarda da kendilerini zaman içerisinde göstermeleri seslerini güçlendirip, üzerlerinde hak iddia eden sisteme karşı duruşlarının tarih içerisinde daha dik olmasını sağladı. 1950’lerin ortalarına kadar ise bilgi, kadınların arasına henüz kitaplarla ve eğitimle yayılamasa da kulaktan kulağa gezen öykülerde sosyale taşınarak yeni umutlar dolu sürecin evleri, sokakları, mahalleleri ve şehirleri gezmesine; durmayıp okyanus ötesine kadar ulaşmasına ve dünyadaki eşitlik tarihine kavuşmasını yardımcı olmuştur.



Küreselleşme ile birlikte artan cinsiyet eşitliği rapor sonuçları:



Tarihin dünyadaki yayılımını ve bireylerin direnişten haberdar olmasını sağlayan Küreselleşme, artan haberleşme olanaklarıyla çeşitlenen bilgi aktarım yollarını taşıdığı yerlerde bilinç akışını tetiklemiş ve artan istihdamla eğitimin halka inmesine yardımcı olmuştur. Bu aydınlığın getirdiği yeniliklerle değişen sosyal yapı, eşitlikten uzak olan normlara karşı henüz hala devam etmekte olan direnişi güçlendirmiştir. Peki bu iyiye yönelik gelişmelerde kadının 2021’deki maruz kaldığı eşitsizlik ve bireysel duruşunu bizler nasıl değerlendiriyoruz? Bu sorunun cevabını kendimizden emin bir şekilde verme şansımız var mı? Türkiye’de 1926 yılında kabul edilmiş olan Medeni Kanun’un kadın ve erkek eşitliğini sağlayan yasalarıyla birlikte özgürlüğün kapılarını aralamışken hala kadın bedeni ve duruşu üzerinden hak iddia edilmesi, kadınların çeşitli sosyal rollerin arasında; anne, kız çocuk ve kardeş olarak anılması bizlere ne ifade ediyor? Yazıyla birlikte siz okuyucuları düşünmeye davet ediyorum. Toplumsal cinsiyet algısının yıllar içerisinde geldiği nokta bizlere istatistiksel olarak hız gerektiren uyanışımızın ve çabalarımıza devam etmemizin önemini kanıtlıyor. Kadınların siyasi alanlarda bulunması, ekonomiye dahil olması ve fırsat eşitliği üzerine Dünya Ekonomi Forumu’nun yaptığı değerlendirmede Türkiye 2020 Cinsiyet Ayrımı Endeksi’nde 153 ülke arasında 130. sırada gelmekte. Bu durumu İstanbul Ekonomi ve Araştırma (kamuoyuna açık raporlama yapan bağımsız internet kaynağı) Türkiye’nin bu sıralamada arkasında bıraktığı 23 ülkenin şeriatla yönetilen ya da Togo, Mali ve Gambia gibi sosyoekonomik konumlanmanın düşük olduğu ülkeler olduğunu kaynaklarına ekliyor… Türkçeye tam adı ile Küresel Cinsiyet Uçurumu olarak geçen bu endeks, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğinin gelinen noktada bile hala %31,4 olduğunu söyleyerek bu aralığın kapanmasının önümüzdeki 100 yılda ancak gerçekleşebileceğini de bizlerle paylaşmış bulunmakta.


Güncel yaşamdan, bir kadının ekonomideki kesiti:



Aileden öteye atılan adımlarda, sosyal hayatın içerisine giren bir kadını ele alalım. İlkokulda karşılaşmış olduğu cinsiyet üzerinden belirlenen oyunlar, sevmesi gereken pembe renkteki kalemler ve defterler; ilerleyen günlerinde yüksek öğrenimde karşılaştığı cinsiyetçi eğitim düzeni ve bedeni üzerinden yapılan zorbalıklar maalesef iş hayatında da kendisini takip etmiş olan bir ‘’kadın’’ olarak seçelim. Ele aldığımız kadının, Türkiye’deki ortalama bir hayata sahip olan, kendini gelecekte karşılaşacağı ayrımcılıktan koruma zorunluluğunda bulunan bir birey olduğu gerçeğini de unutmayalım. ‘’Kadın çalışmaz, kadın evinde çocuğuna ve ailesine bakar!..’’ cümlelerinden kaçan her kadın gibi bir sonraki adımında da aynı düşüncenin yasalarca korunamadığı iş hayatına kadar beraber geldiysek şimdi bir de kadın istihdamı artışı ile övünülen Türkiye’deki perde arkası olaylarına bakalım. İş görüşmelerinde kadın erkek pozisyonlarının, kadınlar adına negatif ayrımcılıkla farklılaşması (Yatay Meslek Ayrışması olarak da adlandırılan durum), aynı iş gücü ve pozisyonda bulunan kadın ve erkeğin farklı maaşlar alması ve Dikey Meslek Ayrışması olarak anılan aynı nitelikteki kadın ve erkek çalışanların farklı değerlendirmelerle karşılaşması sizlere tanıdık geliyor mu?



Bizlerin sorması gereken daha nice sorular var… Bir kadının, bir erkekle cinsiyeti üzerinden karşılaştırılmayacağı, özgürce kendi varlığını sürdürebildiği günlere ağır adımlarla giderken, bilginin getirilerini değerlendirmeli ve birbirimize özgür alanlar tanımalıyız! Her adımı kaygı taşıyan kadınların hür bireyler olmasını engelleyen her yaklaşım, cezası olması gereken ve tüm toplumu ilgilendiren suçlardır.

Her birey eşit şartlara kavuşana dek, haksız devinimlerle savaşmak üzere!



Ecem Öykü Yıldırım


Kaynaklar:


126 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page